Eksik olmasın Antrakt her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye sinemasına ait rakamları derleyip toparlayıp duyurdu. Geçen yıl, 2013’e oranla yüzde 20’den fazla artarak 61 milyonu geride bırakan gişe rakamları yayımlandığında başta Kültür Bakanlığı olmak üzere sektörden kimi sesler ve bazı medya organlarındaki ‘sinema ekonomisi uzmanları’, “patladık, coştuk, artık bizi kimse tutamaz, 100 milyona yürüyoruz” yorumları yapmışlardı. Peki, aradan bir yıl geçtikten sonra, durum nedir? Beklenen patlamanın neresindeyiz?
Geçen yıl 61 milyon 245 bin olan seyirci, yılın bitimine 15 gün kala 56 milyon civarında. Bu rakamın yaklaşık 3.5 milyonunun son on günde ‘Düğün Dernek 2: Sünnet” filmi tarafından elde edildiğini hatırlatalım. Bu filmin ve biraz da Star Wars’ın etkisiyle rakam geçen yılın düzeyini yakalayacak gibi görünüyor. Bu yılın gişe rakamı, geçen yılla aynı olacağına göre bunu ‘ülkenin zor şartlarında var olan durumun korunduğu’ şeklinde kabul edebiliriz miyiz acaba? Ama rakamlara ayrıntılı baktığımızda ülkenin durumunun sinema yatırımları ve üretimi açısından bir yavaşlama ya da gerileme yaratmadığı ortaya çıkıyor.
Örneğin geçen yıl toplam 358 yeni film vizyona girmişken bu yıl rakamın 403 olması öngörülüyor. Yani 45 film daha fazla gösterim şansı buldu Türkiye sinemalarında. Aynı şekilde Antrakt’ın verilerine göre 2015’te 109 olan vizyona giren yerli yapım sayısını bu yıl 134 olacak. Ama bütün bu artışa rağmen seyirci sayısında bir artış söz konusu olmayacak demek ki.
Zaten veriler de onu söylüyor. Bu yıl vizyona çıkartılan bir Türkiye yapımına ortalama 240 bin, yabancı film başına ise 100 bin adet bilet satışı düşüyor. 2014’te ilk kez vizyona çıkan bir yerli filme 330 bin, bir yabancı filme ise 100 bin adet bilet satışı ortalamasına ulaşılmıştı. Yani verilere göre yerli film başına seyirci ortalaması 90 bin civarında düşerken, yabancı filmler kendi ortalamalarını korumuş görünüyor. Araştırmada çekimi gerçekleştirilen ama bir biçimde vizyon şansı bulamayan 100’den fazla yerli yapımın olduğuna da dikkat çekiliyor.
Antrakt’ın yıllık raporunda şu bilgilere de yer veriliyor. Türkiye’de her hafta film gösterme kapasitesi bulunan 432 kompleks bulunuyor. Bu komplekslerde 2376 salon ve 291 bin 270 adet koltuk yer alıyor. Gösterim başına 123 koltuk ortalaması düşüyor. Sinema zincirleri salon bazında yüzde 60, koltuk bazında ise yüzde 63’lük bir alanı kontrol ediyorlar.
Raporda 2015’te beş sinemanın faaliyetlerini durdurduğu belirtilirken, 43 yeni komplekste 220 perde ve 24 bin 213 adet koltuk kapasiteli sinemaların faaliyete geçtiği belirtiliyor. Yani geçen yıla oranla Türkiye’deki koltuk kapasitesi yaklaşık 25 bin adet artmış olmasına rağmen seyirci sayısında bir artış söz konusu değil.
Bu kadar bakmışken bir de hasılata bakalım orada durumlar nasıl görünüyor. Geçen yıl toplamda yaklaşık 653 milyon TL’lik bir gişe hasılatı elde edilmişti. Bu yıl 15 Aralık itibarıyla bu rakam 627 milyon TL’nin üzerinde görülüyor. Muhtemelen ilerleyen günlerde geçen yılın rakamını yakalaması ve bir miktar geçmesi söz konusu olabilir. Ancak geçen yılın bilet fiyatı ortalamasının 10.62 TL, bu yılın ise 11.22 TL olduğunu hatırlatalım. (Hasılat verileri boxofficeturkiye.com’dan alınmıştır).
Tekrarlamaktan dilimizde tüy bitti ama bir kez daha altını çizelim. Türkiye’deki yerleşik dağıtım ve sinema salonu modeli her geçen gün sektöre zarar vermeye devam ediyor. Bir süre öncesine kadar vizyon şansı ve salon bulmakta zorlanan ‘sanat’ filmlerinin içler acısı durumunu bir yana koysak bile, bizzat piyasa için üretilen filmler bile talep ettikleri seyirciye ulaşmaktan uzak kalıyor. Nasıl olsun ki. Yukarıda belirttik, Türkiye’deki 2376 salonun 1400 adedini tek bir filmin (Düğün Dernek) kapattığı bir durumda diğer filmlerin hiç şansının olmayacağı o kadar açık ki. Hem dağıtımcılar hem de sinema salonu sahipleri bu tür filmlerle kısa yoldan voliyi vurmak yerine endüstrinin sağlıklı gelişimine yarayacak bir gösterim modeline geçmedikleri sürece sektörün sağlıklı büyümesini düşünmek hayal.
Her hangi bir ekonomik alanda, pazarın büyük bir kısmının birkaç merkezde toplanması alarm zili olarak kabul edilir ve müdahale gerektirir. Ancak görünen o ki, söz konusu sinema olduğunda her hangi bir düzenlemenin ve gerekiyorsa teşvikin söz konusu olmadığını biliyoruz. Gişe hasılatlarının yarıdan fazlasının en çok izlenen ilk on filmde toplanmış olmasının, o filmlerin yapımcıları dışında kimseyi sevindirdiğini de söyleyemeyiz üstelik.
Biz burada, iki yıllık rakamları ortaya koyalım ve meselenin sağlıksızlığına dikkat çekelim şimdilik. Bu sorunun nasıl daha çok su kaldıracak belli ki. Ama günlük politikalarla, günlük kazançlarla ve kısa vadeli vurgunlarla kendisine yön veren bir pazarın önünde sonunda tıkanacağını öngörmek için büyük ekonomist olmaya gerek yok. Türkiye’deki dağıtım ve sinema salonu hegemonyasının yarattığı sonuçlara bakınca gişe için ‘Düğün Dernek’ yapacak bir durum olmadığını söylemekle yetinelim şimdilik. Üç beş yapımcı ve dağıtımcı, bir sinema salonu zinciri düğün dernek yapadursun, kalanlar ekonomik olarak ölü doğmuş filmlerin yasını tutmakla meşgul.